Yüce kitabımız kuran-ın ilk emri “oku” olması, rabbimizin bizlere kendimizi ve dolayısı ile de kendisini bilmemiz için ne kadar değer verdiğine işaret etmektedir. Aslında aklı başında olan insanoğlu farkında olmadan yaşamının başından sonuna kadar, hayatta kalmak için gerekli faaliyetlerde bulunurken aynı zamanda “BİLMEK ”güdüsü ile programlanmış bir şeklide hayatını idame ettirir. Bu “BİLMEK” güdüsü, öğrenme tutkusu sadece yazılanları değil, tüm kâinatı gözlemlemek, izlemek ve kendi algısı ile okumaktır. Böylece insan kendi tekâmül yolculuğunda bu okuduklarının kattığı biliş ve bilinç seviyesi ile kendi nasibince bir farkındalığa ulaşır. Kişi varlık bilincini tüm kâinat kitabından okur, okur, okur ve varlığın zuhurundaki sırra ulaşır ki artık burada satır biter. Yani kâinat kitabı kendini ikmal etmiş olur.
Her cana nasip olmayan bu halde artık zihinsel olarak aklen anlayabildiğimiz satırlar bitmiş, sadr pınarları akmaya başlamıştır. Artık bu ilahi pınardan harf- harf, kelime- kelime o akar, sen içersin. Her kelimesi kelimetullah olan bu pınardan içtikçe ona yakınlaşır, o olursun. Artık kendi kitabına devinmeye kendini okumaya başlamışsındır. Kendi satırlarına baktığında hayretten hayrete seyrederken, hayretin bir ara dehşete bile dönüşür. Çünkü ilmin kapısı Hz. Ali Efendimizin buyurduğu gibi “Sen apaçık bir kitapsın, büyük kâinat sende dürülüp gizlenmiş, düşünmen tefekkür etmen kâfidir. Sen istifade etmen için kitaplara bakıyorsun, hâlbuki o kitaplar da seni anlatıyor.” Senin kitabından seni okuman sana nasip olmuşsa artık sen sırra vakıf olmuşsun farkındasın. Böylece tüm varlık âleminin eksenini teşkil eden rabbimizin HAKK ismi şerifine mazhar olmuşsundur. Ne mutlu sana Sen, SENİ bilmektesin.