Ben’den Ben’e Doğru
29 Ağustos 2024
Tevazu
29 Ağustos 2024

Nefsime Ağır Gelen Bir Sınav

Merhaba Sevgili Dostlarım,

Bugün sizlere pazartesi günü yaşadığım ve son zamanlarda (senelerde) içinden geçtiğim olağan üstü sürece bir anlam katan, yeniden değerlendirmeme ve bundan sonraki süreci nasıl koordine edeceğime esas teşkil edecek biraz etkili birazda acıtan bir olayın kısa bir özetini, bana farkındalık penceresinden gösterdiklerini ve verdiği dersi anlatmaya çalışacağım.

Serin bir Ankara gününde sabah erken kalkıp, bazı işlerimi halletmek için dolmuşla Ulus’a doğru giderken telefonum çaldı. Doğrusu numarayı ve ismi görünce canım sıkıldı ve açmak istemedim. Hani vardır ya hepimizin hayatlarında böyle isimler… Her ne ise yine de açtım. Telefondaki kardeşim, “Hocam bu sefer sana çok mutlu olacağın bir haber vereceğim.” dedi. Ve duyduğumda gerçekten çok sevinip heyecanlandım. Nurettin hocamın en yakın öğrencilerinden birisinin acilen beni görmek istediğini öğrendim. İsmi bizde saklı bu hoca efendinin ismini çok duymuştum ama kendisini ilk defa görecektim. Hemen işlerimi halledip, gurbetten gelen babasını bir an önce görmek isteyen küçük bir çocuğun heyecanı ile bana verilen Hacı bayram veli hazretlerinin makamının civarındaki adrese gittim. Evet, konuyu çok uzatmayacağım. Hazretle küçük bir odada kendi yardımcıları ile birlikte dört kişi bir araya geldiğimizde, ben ilk hayal kırıklığını yaşadım. Zira bu hoca efendinin yüzü çok asıktı ve çok sert konuşuyordu. Tuhaf bir suçluluk duygusu ile bana gösterdiği yere, tam karşısına dizlerimin üstünde oturdum. Uzunca bir süre (beş dakikadan biraz fazla) hiç konuşmadan o keskin bakışları ile gözlerime yüzüme, ellerime ve son olarak ta üçüncü gözüme baktı. Üçüncü gözüme bakarken başımda incecik bir ağrı ile birlikte dönme hissi oldu. Sonra bana bazı sorular sordu. Tabii olarak anladım ki ben dara çekilmiştim. Bir ara sorular çok sıklıkla ve azarlar nitelikte sorulmaya başladı ve ben terleyip sıkılmaya ve rahatsız olmaya başladığımda… “Bak sağlığına da hiç dikkat etmiyorsun.” Diyerek biraz ara verdi ve azıcık nefeslendim. Sonra kendisi öğüt/nasihat niteliğinde dersine başladı. Bunların bir ders olduğunu anladığımda, “ bak nasıl anladın” diyerek hafif bir tebessüm etti. Sonra yeniden alışık olmadığım o celal kılıfına girerek asık suratı ile çok sert bir şekilde dersine devam etti. Bir ara kendimi çok küçükken köyde hoca mektebine gittiğimde “Molla Mustafa’nın” huzurunda titrediğim halimde buldum. O sırada ceketimin sağ cebinde bulunan telefonum titreşti. Gayri ihtiyarı elimi telefona attım. Telefonu elime alıp kim aradı diye bakarken, sağ elimin üstünde hafifçe dokunan bir baston hissettim. Ve “ Bırak o telefonu yerine burada ben konuşuyorum. Edepsizlik etme.” Diye oldukça yüksek bir ses tonu ile beni tahkir etti. (hakkım kat ve kat helal olsun). İki saat on dakika süren azap dolu sorgulama ve iliklerime işleyen hiç unutmayacağım dersimiz sona ermişti. Elini öpüp helalleşip ayrıldığımda, kendimi dışarıda duran bir banka zor attım.

Sevgili canlar, bunu size neden anlattım? Bildiğiniz gibi “Ben” elli yedi yaşında dört torunu olan, ömrünü ilme adamış, gemileri yakmış, kısacası kendi alanında bilinen takdir edilen bir insanım. Ben orada “BEN” olarak dursaydım/olsaydım bunlara tahammül edebilir miydim? Veya siz edebilir misiniz? İşte tasavvufun edebi adabı böyle ve gerçekten zor. Ama FARKINDALIK pençesinden baktığınızda durum çok farklı. Zira bütün bu olup bitenlerin bir hikmeti var. Hoca efendinin her kelimesi, her hareketi, her nazarı bana bir aktarımda bulunuyordu. Ve ben ola ki nefsimin emrine uyacak, ters bir hareket yapacak mıydım. Kısacası şükürler olsun ki kan teri içinde de olsa sınavdan başarı ile geçtim. Ayağa kalktığımızda bana sevgi ile sarıldığında ve uzun uzun öylece kaldığımızda anladım ki bütün bu olup bitenler bizi/hepimizi daha ileri taşıyacak yeni bir misyonun yüklenişi idi.

Kıymetli yol arkadaşlarım, bu anlattığım durumun sadece sizin ders almanız gereken kısmı. Benimle alakalı iki saat on dakika süren kısmı tabi ki çok farklı. Şimdi sizlerden istirham ediyorum, bu durumu nefsinize vurun, egonuza danışın, zihninize havale edin ve kendi FARKINDAMLIĞINIZI gözden geçirin.

Sevgi, huzur ve ışıkla…

Benzer Yazılar