Merhaba Sevgili Dostlarım, mutlaka dikkatinizi çekmiştir, son zamanlardaki yazılarımız bizim genel mizacımıza, tarzımıza uygun olmayan ancak zaruretten dolayı yazılmış yazılar. Bu durumdan dolayı anlayışınıza sığınıyor, affınızı istirham ediyorum.
Sevgili yol arkadaşlarım, İzninizle bu yazımızda sizleri çok farklı güzergâhlardan dolaştırmadan en net ve kesin bir projeksiyonla bizim İLAHİ FARKINDALIK dediğimiz, genel olarak öğretilerimizin bize kattığı bilinç ve algı düzeyimizi yeniden değerlendirmemiz için bir pencere açmak istiyorum.
Yine rabbimize sonsuz hamd ve senalar olsun diye başlayalım.
Meramımı tam olarak anlatabilmem için affınıza sığınarak, sizlere de örnek olabilmesi için öncelikle kendi seyir defterimden çok kısaca bahsetmek isterim. Yirmi yıldan fazla bir zamandır tırmanmaya çalıştığım “benlik/enaniyet dağının” FARKINDALIK diye adlandırdığımız bir durağına ulaştığımda, ilk fark ettiğim hususun Ben’i arayan “Ben” in benden çok uzak olduğunu idrak etmem oldu. Sakın kelimelerle oynadığımı düşünmeyin lütfen. İki ayrı “Ben” den bahsettiğimin (!) çoğunuzun anladığı gibi bende farkındayım. Çok zorlu ve tehlikeli bir tırmanışı, tırnaklarım sökülürcesine, düşe- kalka, buraya kadar taşıdığımda benim benden başka yaşayan bir mihmandarım yoktu. Ve ben rabbimizin lütfu keremi ile Muhyiddin ibnül Arabi’ye ve Abdul kadir Geylani hazretlerinin manevi gölgelerine sığınarak buraya kadar ulaşmıştım… Şükürler olsun… Bir müddet burada soluklanıp, ferahlarken etrafımı ve durumumu dünya gözü ve FARKINDALIK gözlüğü ile yeniden değerlendirdiğimde gördüm ki… Bizim dünya planındaki varlık sebebimizin, bize yüklenen/bahşedilen rahmani kudretin ve onun sorumlulukları ile sayısız nimetler ve olağanüstü/akıl ötesi bir organizmanın, zerreden kürreye insan idrakinin çok ötesinde, aklen kavramanın mümkün olamayacağı ilahi bir nizamın muazzam ve kusursuz bir organizasyonun FARKINDA OL madığımızı FARK ETTTİM. Bu hal muazzam bir aydınlanma halidir. Bunu tam olarak idrak edebilmek için tırnaklarınızın(egonuzun) sökülmesine, düşüp, bacağınızı kolunuzu(nefsinizi) kırmaya razı olmanız gerekmektedir. Elbette tam bu noktada gelip (zihnin) o kalın duvarına çarpıyoruz.
Ben bu kısmen güvenli alanda kısa bir süre soluklanırken, aynı istikamete yönelmiş, aynı ışığı arayan sizleri gördüm. Dünya realiteleri ile değerlendirdiğimizde bu durumun belki farkında değildiniz. Ve rabbimizin ilahi yönlendirişi ile (tevafuk) birçok hikâyelerle sizler beni, bende sizleri bulduk. Buluştuk… Sizler benden, bu zorlu ve tehlikeli tırmanışta; bu yerlerden geçmiş tecrübeli bir insan olarak, size mihmandarlık yapmamı istediğinizde anladım ki ben zaten bunun için görevlendirilmişim. Ama burada elbette yine rabbimizin lütfu keremi olan hepimizin ÖZGÜR İRADESİNE saygı anlamında ben hiçbirinize müdahil olup, baskı kurmadım. Hal böyle olunca herkes kendi (ego,zihin,nefs) paradoksuna ve kendisine bahşedilmiş nasibi nispetinde yolculuklarınızı devam ettirme veya sonlandırma kararına vardınız.
Sevgili yol arkadaşlarım, Allah’ın izniyle FARKINDALIK noktasına ulaşan sevgili canlarla yolculuğumuz inşallah sonsuza kadar devam edecek. Ola ki ayağı kayanlar, yorulanlar, ben bunca zahmete niye katlandım deyip yola çıktıklarına pişman olup ta yeniden ceht edenler olursa ve bize bu insanların ellerinden tutun denilirse boynumuz kıldan incedir. Son olarak kısaca soluklanacağımız bu durakta bize BİR ve BEREBER olarak yolumuza devam ederken, daha diri, güçlü ve dayanıklı olabilmemiz için, veren elimiz olarak emrolunan FARKEDER DERNEĞİMİZE sahip çıkıp, onu gözümüz gibi koruyarak, olabildiğince büyütmemiz gerektiğini hatırlatır, hepinize sonsuz saygı ve sevgilerimi sunarım.