Merhaba sevgili dostlarım, doğrusu bu yazının bir seri
haline geleceğini düşünememiştim. Bana özelden yazıp, telefonla arayarak
irtibata geçen kardeşlerimin ifadelerinden anladığıma göre bundan önceki
yazımın tam olarak anlaşılmamış, hatta yanlış bile anlayanlar olmuş. Bundan
dolayı konuyu biraz daha tasavvuf terminolojisi üzerinden ama herkesin
anlayacağı şekilde yeniden ele alma gereği hâsıl oldu.
Bana gelen geri bildirimlerden anladım ki… HAKK denilince
sadece insanlar arasındaki münasebetten kaynaklı “KUL HAKKI” algılanıyor. Oysa
yüce dinimizin kutsal kitabı kuran-ı kerim ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ın
mübarek hadisleri ve yaşayarak bize bıraktığı sünnetlerinden anlıyoruz ki HAKK;
sadece insanlar arasındaki bir denge olmayıp, varlığın her zerresine ilmi
ilahiyile sırlayarak kodladığı BİR ve
TEK liği tesis edici kendi mübarek isimlerinden biri.
Yaklaşım yirmi yıldır anlamaya, anlamlandırmaya ve kısacası
idrak ederek, yaşamaya gayret ettiğim tasavvuf ilminin/geleneğinin kurucu
babaları, şeyhi Ekberleri, meşayıhları rabbimizin bu ismi şeriflerini çok
derinlemesine tetkik etmişlerdir. Benim büyük bir hayranlık, derin bir
bağlılıkla takipçisi olduğum İbnül Arabi hazretleri başta olmak üzere
ehlullahın tamamı aşağı yukarı aynı yaklaşımla bu konu üzerinde bolca eserler
bırakmışlardır. Rabbimiz onlara gani gani rahmet eyleye.
Bu büyük ve kutlu mirastan bize nasip olan İLAHİ FARKINDALIK
odur ki… Yüce yaratıcının varlık âlemini yokluktan/hiçlikten ilmi ilahiyesi ile
VAR etmeye murad etmesi, kendisini tüm esmaları ile idrak etmemizi istemesidir.
Kutsi hadiste ifade edildiği gibi; “Ben gizli bir hazine idim; bilinmek
istedim, mahlûkatı yarattım.” (Acluni, Keşfü’l-Hafa, II/132) derken, Yüce
kitabımız; “Ben cinleri ve insanları yalnız beni tanıyıp kulluk etsinler
diye yarattım.”(Zariyat, 51/56) buyurmaktadır.
Yazıyı çok fazla uzatmadan, rabbimizin kendisini bilmemizi
murad ederek kendi ilmi ilahiyesi ile yoktan/hiçten var ederken , ( bu derin bahsi başka bir yazımızda izah etmeye çalışalım) Varlığa esmaları yani kendi mübarek isimleri
ve sıfatları ile zuhur etmiştir. HAKK ismi şerifi ile de İLAHİ NİZAMI/KUTSAL
DENGEYİ ihdas eylemiştir. Şimdi buradan bakıldığında tüm varlık HAKK üzere
zuhur bulduğuna göre HAKK varlığın her zerresine/atomlara hatta atom altı
parçacıklara bile nüzul etmiş, kutsal bir HAKİKATTİR. İLAHİ FARKINDALIK Sıfır
Noktası Enerjisi eğitimlerinde dilimizin döndüğünce izah etmeye gayret
ettiğimiz ana husus budur. Buradan bakıldığında hem kuantum/yeni fizik hem de
tasavvufun nasılda aynı İLAHİ FARKINDALIĞI ifade ettiğini görüyoruz. O halde
HAKK sadece insanlar arasında beşeri münasebetlerden kaynaklı bir hukuk
olmayıp, yukarıda da izah ettiğim gibi VAR lığın BİR liğini tesis etmektedir.
Bizim cansız olarak bildiğimiz tüm eşya aslında HAKK üzere VAR edildi. Hal
böyle olunca tüm beşeriyetle aramızda muazzam kutlu bir bağ var ve bu bağ
HAKKIN HAKİKATİNE ve hukukuna doğal olarak da İLAHİ NİZAMA, KUTLU ADALETE
dayanmaktadır. Osmanlının en büyük sultanlarından, dünyanın o andaki kutsal
dengesinin en büyük unsurlarından olan Kanuni Sultan Süleyman has bahçesindeki
çok sevdiği ağaçların karıncalar tarafından istila edildiğini görünce ünlü
şeyhülislamı Ebu Suud ‘a nefis bir beyitle sorar; DIRAHDA GER ZİYAN ETSE KARINCA, ZARAR
VARMIDIR KARINCAYI KIRINCA? Aldığı cevap
aynı güzellikte bir beyit olmakla birlikte tamda konumuza örnek olacak İLAHİ
BİR FARKINDALIKTIR. El cevap; YARIN
HAKKIN DİVANINA VARINCA, SÜLEYMAN’DAN HAKKIN ALIR KARINCA. Tam bu zaviyeden bakıldığında oturduğumuz
taşın, bastığımız toprağın, hoyratça telef edip yok ettiğimiz, hayvanlarımızın
ve Vandalizm’in zirve yaptığı bir dönemde katlettiğimiz tüm doğanın bizden
HAKKIN DİVANINDA davacı olacağını kesin ve net olarak bilmemiz gerekmektedir.
Elbette önce insan olarak kendi aramızdaki KUL HAKKINI doğru ve net bir şekilde
HAKKIN ADALETİNE uygun olarak tesis etmemiz gerek. Unutmayalım ki herkesin
keyfine, zihnine ve egosuna göre bir HAKK anlayışı yoktur. HAKK BİRDİR ve
yasası kesindir. Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi Rabbimiz kendi ismini
ayaklar altında asla bırakmaz. Kimse kimseyi kandırdım, amiyane tabirle “üttüm
artık oynamıyorum” diyemez, emekler ve değerler çalınıp inkâr edilerek kar
edilmez. Eninde sonunda HAKİKATİNİ/İLAHİ
ADALETİNİ tecelli ettirir. Yeter ki hakkın sahibi hakkını hakka tevdi etmesin.
Atomlarından ve tüm hücrelerinden/ hüvelerinden çıkarılır. Zira bu ALLAH’IN
vadidir.
Rabbimiz bizleri HAKKIN HUKUKUNA VE İLAHİ ADALETİNE
UYANLARDAN EYLESİN, haksızlıktan ve hakka girmekten korusun.